Fethiye Efsaneleri
3 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Fethiye Efsaneleri
LİKYA EFSANELERİ
Fethiye’nin Osmanlı dönemindeki adı Meğri. Likyalılar ise kente Telmessos adını vermişler. Kenti Güneş Tanrısı Apollon’un kurduğuna inanılıyor. Fethiye yada eski adıyla Telmessos Likya döneminde önemli bir kehanet merkezi. Kehanet babadan oğula geçen bir ayrıcalık. Telmessos’lu kahinler kehanette bulunacakları zaman kayaların üstüne çıkar Akdeniz’in mavi sularından ilham alırlarmış. Belki de bu yüzdendir ki Fethiye’ye ait efsaneler oldukça fazladır.
TELMESSOS
Likyalılar yani kenti ilk kuranlar zamanında Telmessos olarak anılırmış kent demiştik. Kenti körfezin bittiği yere, Güneş Tanrısı Apollon kurmuş. Likyalı Tanrı Apollon, Finike Kralı Agenor’un küçük kızına aşık olmuş. Çekingen ve utangaç bu küçük kızın yanına yaklaşabilmek için küçük sevimli bir köpek kılığına girmiş Apollon. Bir tanrı olduğu için ölümlü bir insanoğluna sevgisini açıklamaktan çekiniyormuş Apollon. Kıza bağlı sadık bir köpek olmakta bulmuş çareyi. Kız kendisine alışınca genç bir delikanlıya dönüşmüş ve kızın sevgisini kazanmış, evlenmişler. Bu evliliklerinden bir oğulları olmuş,adını da Telmessos koymuşlar. Kenti kuran Apollon da kente oğlu Telmessos’un adını vermiş.
GEMİLER ADASININ PRENSESİ
Kayaköy yakınlarındaki Gemiler Koyunda eskiden genç kızlar dokudukları kumaşları yıkarlarmış. Bu kumaş yıkama zamanı yörenin genç kızları için bir eğlence, bir şölen niteliği taşırmış. Genç kızlar, denize atılan kumaşlarla deniz içinde oynaşırlar, bir ucundan tutulan kumaşlar adaya kadar uzatılır, kimin kumaşı adanın karasına önce değerse, onun muradı önce gerçekleşirmiş.
Çok önceleri adada güzelliği dillere destan bir genç kız yaşarmış. Babası kral olan bu kızın güzelliğini gören ülkenin delikanlıları, hemen kıza aşık olurlarmış. Aşkları karşılıksız kalan bu gençler canlarına kıyarlarmış. Kral bu duruma o kadar üzülüyormuş ki, en sonunda kızının halka görünmesini yasaklamış. Denizi çok seven güzel prenses babasının yaptırdığı üstü kapalı bir galeriden denize iner, yüzermiş.
ÖLÜDENİZ VE BELCEKIZIN ÖYKÜSÜ
Fırtınalı bir günde, Yediburunlar önlerinde bir baba ile oğulun gemisini yakalamış azgın sular, fırtınalar.
Oğul bilirmiş buraları çünkü Belcekız adında yörede yaşayan bir kıza sevdalıymış. Kayalara yaklaşırlarsa bir koya girebileceklerini ve fırtınadan kurtulacaklarını söylemiş babasına. Baba ise kayalara çarpıp parçalanacaklarını, buralarda koy olmayıp yalçın kayalıklar bulunduğunu iddia eder dururmuş. Aralarında öyle şiddetli bir itiş-kakış başlamış ki, baba tam kayalara çarpacaklarını sandığı an, oğlunu bir kürek vuruşuyla denize atıp dümene geçmiş. Bir de bakmış ki deniz dönüyor, dümdüz, çarşaf gibi bir koya dönüşüyor.
Baba gemisiyle bu koya sığınmış. Gemisi ve yükleri kurtulmuş ama oğlunun da ölüsüne yanmış tutuşmuş. Günlerce yas tutmuş, denize ağlamış. Gözyaşları, haykırışları boncuk boncuk kumsallardan sekerek karşı yamaçları sarmış. Belcekız sevgilisinin öldüğünü duymuş ve kendisini denize atarak sevgilisine kavuşmayı düşlemiş. O günden sonra, Oğulun öldüğü yere Ölüdeniz ve kızın öldüğü yere de Belcekız denmiş.
PINARA
Phoenix diye bir kuşun varlığına inanırlarmış eski Likyalılar ve bu inancın en yoğun şekilde yaşandığı yer ise Pınara imiş Likya’da. Likya inanışlarına göre, ölen insanın ruhu başka bir canlıya, özellikle de kuşa dönüşür uçar gidermiş. Vücudu ise kalırmış öylece. Bir de bu inanışı ölümsüzleştiren Phoenix adlı bir kuş varmış. Rengarenk tüyleri, altın gibi parlayan kanatları, sevimli bakışları ile ölümsüz bir kuşmuş. Hep güneşe doğru uçar, yaklaşınca güneşin ışınları ile yanar, külleri yere dökülür, dökülen küllerinden yeniden doğar ve güneşe doğru uçarmış. Bu böyle ölümsüzlüğe doğru,sonsuzluk içinde devam eder, dururmuş. Phoeniks görünmeyen bir kuşmuş. Bunun yerine ölenin ruhunun görünen, insana yakınlığı ile bilinen güvercin biçimine dönüştüğü düşünülürmüş. Çeşit çeşit renkleri, adları ile her güvercin ölen bir insanın ruhuna bürünür, gelir anıt mezara konar, orada yaşarmış. Yaşadığı yer ölmeden önce yaşadığı eve benzemeli, aynısı olmalıymış ki yabancılık, zorluk çekmesin. Bir kuş biçiminde yaşamaya devam eden kral, kraliçe, soylu ya da herhangi bir kentli, anıtmezarından tüm kentle birlikte yaşamını devam ettirdiği gibi,kentlinin aynı zamanda denetleyicisi, gözcüsü durumundaymış. Kentte yaşayanların iyi olmaları için yardımcı olur, tanrılara yakarışlarda bulunurmuş.
XANTHOS
Xanthos, Likya ülkesinin başkenti imiş. Bugüne kadar tespit edilebilenleri ile yaklaşık elli yada altmış kent devleti Xanthos’a bağlıymış. Aynı zamanda, Xanthos, Likya devletinin, Likya kültürünün merkezi durumunda imiş. Tarihçi Herodot’un anlattıklarına göre; “Pers ordusu başlarında komutanları Harpagos olduğu halde ,Xanthos Ovasına indiği zaman, Xanthoslular bitmez tükenmez kuvevtlere karşı, az sayıda güçleri ile dövüştüler ve yiğitlikte nam saldılar ama yenildiler. Kadınlarını, çocuklarını, hazinelerini, kölelerini kaleye doldurdular. Alttan ve yandan ateşe verdiler öyle ki yangın kaleyi yerle bir etti. Bundan sonra birbirlerine korkunç yeminlerle bağlanarak, düşmene saldırdılar. Savaşta tek kişiye varıncaya kadar, savaşarak öldüler. Bu ateşten yalnızca başka yerlerde bulunan Xanthoslular kurtulabildiler. Onlar şehri baştan kurdular.”
Geri: Fethiye Efsaneleri
doğancım yazıları büyütsen daha güzel olur yaa böyle okunmuyo
BeRkAy- Emekli
-
Mesaj Sayısı : 781
Yaş : 29
Nereden? : FENERBAHÇE CUMHURİYETİ
Meslek : Ögrnci
Takımınız : FnerBhçe
Ruh Hali :
Reputation : 0
Points : 0
Kayıt tarihi : 30/11/07
Geri: Fethiye Efsaneleri
alıntı sitenin adı ne :D
enJoY35- Çalıskan Uye
-
Mesaj Sayısı : 214
Nereden? : ewden
Meslek : öğrenci
Takımınız : fenerbahçe
Reputation : 0
Points : 0
Kayıt tarihi : 16/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz